...

bu sefer gidiyorum diye yağdı yağmur.
kalıcı değilim bir süreliğine,
geldik bi fırtına gidiyoruz bi fırtına,
haydi eyvallah...

ne olur...

hayır gelmiyorsun,kalenin mor salkımları sana küsüyor...devren satılık hayatımın tüm haklarını devrediyorum sana bu gece,umutsuzca.gelmiyorsun...gözlerin yazımın harfleri,ah edişlerim kulaklarında çınlamalar...hicaz şarkılarda buruk sesim,nerdesin...uykular yok gözlerimde nice zamandır.aşık değilim.yıldızları gökyüzünde sevmiyorum,hepsi birer birer kaysın istiyorum.hepsinde dileğim sensin...ayakkabılarının tozu olayım ne zaman sahile yürüsen.ne olur gelsen...

ne olur...

terbiyesizliğin lüzumu yok...

...sonunda bunu dereye çekicem konkin gel konkin gel,oyuncu hayvan tabi gelicek,basıcam çimentoyu sırt üstü devrilip kalıcak,vericem bulgaristan sınırından yalla...

metalurjide terimler vol4 irreversible process...

....iç enerji bir hal fonksiyonudur...
.......................... .hava sıcak
....................dört duvar arası
.........................tansiyon düşük
........................... ....nabız tavan
...............................önceki günkü
....................pantolon ve gömleği ara
.................. ....biraz tuz dök avuçlarına
...................... ....kadehler hala bulaşıkta
............................tek arkadaşım tabakada
..................................görüntüm aynada
........................gönl-ü yarali y-li firkatı firhan
...............................katettiğim yolun önemi yok
.....................................................dedim ya
...............................iç enerji bir hal fonksiyonudur...

baş belası...

açlığı bir kenara bırak.sigaraya ziftleniyorum çaydan evvel.beni bekleyenler büyük.farklı mönülü farklı saatli kahvaltı günleri.bir de ben hiç mi hiç anlamasamda,kaide gövde ve başlıktan oluşan mimari öğeler.e güzel...

dijital manipulasyonlar ekleniyor hayatımıza deklanşöre bastıktan sonra,terasın altındaki katta,birkaç tanımadığım çaylak mikrofonda.çayımız var.e ama hani tavla?bu kadar inatçı olma.

final dönemi mi?kimin umrunda(!)tatili erkene çekip denizin üzerime ağlamasına izin veriyorum ve pantolonumda,gömleğimde tuz lekeleriyle yaşıyorum.e herşeye geç kalmamızın sebebi de bu değil mi..?

akşam olup hüzünlenmemizden mütevellit,madem 67 model klasik arabamız yok,biz de huzuru 19.45-20.45 vapurlarında arıyoruz,sonraki adımın fenere olacağını bilmeden.bir kadehin eksikliğini hissederek de olsa,nereye gidiyorum.bilmiyorum.ama gidicem az kaldı rahat olun.e kaptan siz nereye?kayalardan öte tarafta bi yer gözükmüyor.tersim döndü.dalgalardan mı vapurdan mı meleklerden mi...

bir akşam son defalı,tatlı belalı...



oud taksim by riyadh ai sunbati...

biz de iyi bilirdik...

la geldik bi fırtına,gidiyoruz bi fırtına...anca mezarda uslanırız...

geceden sabaha mesaj...

karanlık bastırdığında
herşey aynı kalmıyor
camlara yazdığım ismin
artık hiç görülmüyor
arada sırada olur mesela
insan nedense uyuyamıyor
senin hayallerin çok büyük
benimse kaybettiklerim
bu yüzden bu gece
öyle herkes sigaranın ve rakının
meltemlerdeki selamını alamıyor
ve nostaljk takılmadığı için herkes
radyoda incesaz dinleyip
gözleri dolmuyor
karanlık bastırdığında
herşey aynı kalmıyor
vitraylara çizdiğim resmin
artık hiç görülmüyor
arada sırada olur mesela
yastığın nedense sert geliyor
kılıfları değiştiriyor herkes önce
sonra bir daha deniyor
ve uyumaya devam ediyor
keyfi kaçık olanlar benim gibi
bir satır ve bir satır daha
bir dal ve bir tane daha
ömrünü ve paketini tüketiyor
belli periyotlarla tekrarlanan
akşam beş çaylarında
boş bardakları doldurur misali
uykusuzluklarını tazeliyor...

farketmez...

desinler,
ulan farketmez
kardeşlerim beni asla terketmez...

babaoğluna ithafen...

derler..

2)kolay değil ben de kabul ettim,iki kadeh de atmak gerekmiyor ilk gelecek kelimenin senin adın olması için.aşık olmasan da aşık derler...derler...çağrıyı almıyorum ki baştan sona anlatsan ne fayda...o yüzden öpüyorum gözlerinden gerisini salla.
-
-
1)öyle bir havamız varmış,ben de bilmiyorum neden.kalenin bedenlerinin çocuklarıyız ya ondan mıdır bilmem.içmese de içti derler...derler...eski romanların üzerine şarap damlar,sen için birşey ifade etmedikten sonra bu gözler sadece ağlar.
-
-
3)dinle gecenin meltemini ve bilmecemi,kapa gözlerini...yıldızlara beni sormadıktan sonra nesi önemli ki?üzülmese de üzüldü derler...derler...gökyüzü istediği renge çalsın,ben kırmızı güllerimi topladım cennetimden.bu renkler yakacak keskin örgüleri seni benden uzak tutan cehenneminden...
-
-
derler...

hadi hoşgeldiniz...

hadi hoşgeldiniz,
şehir kulübü,balkon
ora ve gizemli pub
çanakkaleden adanaya
otorite kaynaklarına
önce selami şahine
sonra muazzez abacıya
çalan bu şarkıya
sonra kanal kayıtlarına
sigarayla tütsülenmiş
eski masallara
ve en son tekel yeşilkayaya
hadi eyvallah...

Adil Abi...


(...)
Gel yanıma otur Adil abi... Yak bir sigara.... Ben mi? Ben bıraktım keratayı... epeydir içmiyorum... Ama içtiğim günlerde de sigarayı çok iyi içerdim ... Bana bakan sigaraya başlardı hani... Konuşurken bir şey anlatırken dumanlar ağzımdan ritmik çıkar, konuşmalarım daha bir etkili olur hissederdim... Sigara üzerine bir şiirim bile var. Lakin burada okusam, belki şairler, duyar gülümser neme lazım...
Ben sigaraya Bafra sigarasının paketindeki o muhteşemlik yüzünden başlamıştım... O zamana kadar sigara paketlerinde jelatin kağıdı ile kaplama yok... O yeni teknoloji... Beyaz zemin üzerine el yazısı ile kırmızı renkte Bafra yazardı yanında da 20 yuvarlak sigara ... Üst kısmında jelatin paketinin kırmızı bir bandı vardı, oradan tutup çekti mi paketteki jelatine bir şey olmazdı sigara pakette bitene kadar dururdu. Bazı uzun yol şoförleri de bu sigarayı içerdi... Bazıları da o jelatini sökmeye kalktıklarında onları döveceğim gelirdi Adil abi...
Kızardım yani....
Sigaralarda o zamanlar filtre filan yok... Ev sigaraları, misafir sigaraları, hanımlar için, beyefendiler için, akşamcılar için, köylü için amale için sigaralar ayrılmıştı... O zamanlar da herkes gelirine göre sigara alırdı...
Mesela “Gelincik” sigarası beyaz karton kutusunda bir adet gelincik resmi, “Bahar” o da karton kutusunda yuvarlak 20 sigara onunda kapağında yeşil renkte karışık bir motif vardı... Sonradan; güleceksin ama Adil abi, o zaman ki AP’ liler onun üzerindeki resme bakıp Mao’ ya benzettiklerinden o resmi değiştirmişler sonra da sigarayı yok etmişlerdi ... Rivayet hani...
Babam “Yenice” sigarası içerdi... O da karton kutuda, 20 yassı sigara diye geçerdi... Devlet memuru idi... O, onların sigarasıydı yani... Bahar ve Gelincik ev sigarası idi... Misafirlere de sunulur hafif içimli sigaralardı... “Hanımeli” sigarası ... Ben onu görmedim... Bizden eskiler içermiş... Çıkan ilk sigaralardan biri... Akşamcıların ise “Harman” ı vardı ki, tok içimli 20 yuvarlak sigaraydı... Karton kutuda ama onunki ortadan itmeli... Kavuniçi renkte kutuda idi... Amele sınıfı “Birinci” sigarası içerdi 20 yuvarlak sigara tok içimli... ayrıca “İkinci” bir de “Üçüncü” sigaraları vardı bunlar da Bafra sigarası gibi paket halinde ama kağıtları saman kağıdı idi... “Köylü” sigarası ayrıca birkaç kere gördüğüm “Bitlis” Çok az çıktığını biliyorum bir de “Asker” sigarası vardı...
Birinci sigarası içinde her türlü tütün harmanı vardı hatta son zamanlarda yün iplik, çuval parçaları bile çıkardı... Gerisini siz düşünün abi...
Sizden iyi olmasın bir arkadaşım vardı... Kadife pantolon, başında kasket, kadife ayakkabıları vardı üstüne de basar öyle gelirdi bizlerin yanına, Çorumlu’ydu... Bilgili kerataydı... Çok da kitap okurdu... Hani romanların içinden atlamış gelmiş gibi hissederdik onu... Pavel gibi... O, Birinci sigarası içer bizim Bafra sigarası içişimize de tepeden bakardı ve bize “Burjuva” sınıfından birisi muamelesi yapardı... Kanıma dokunurdu biraz... Memur çocuğuyuz ya... Hatta biraz parlak delikanlıydık... Gençlik işte, boynuma fular takar ana caddede de piyasa yapardık yani....
(...)


Alıntı: Mete Kaynaroğlu

boşver...

derdetme be güzelim boşver,zaman değil mi gelir geçer
hayaller huzura erer,bir ateş değil mi söner geçer...

farzet...

farzet sokak lambalarının,yol çukurlarında birikmiş yağmur sularına vuran şavkından bulabiliyorum yolumu.rüzgar ve ben.üç tekerlekli bir çocuk bisikletiyle savruluyor,sonbahardan nevbahara çıkmış solgun yaprak.farzet sol omzumda ceketim,sağ elimde sigaram ve rüzgar.ve rüzgar yüzüme yüzüme vuruyor dumanı.daha da aralanıyor gömleğimin yakaları.yüzümdeki kesiklerden hala alabiliyorum kolonya kokularını.yeminim yok ama,hafızam var.yine geri dönüşü olmayan olgular kafamın içinde.farzet sokaklar üzgün,denizlerden gelen yağmur...seni sevmiyorum.hangi yokuştayım,gelmeyeceksen ne önemi var!!farzet sadıkpaşa,belki yüksek kaldırım.farzet elimde resmin,seninle konuşurken düşüyor bu heceler.farzet ki rüyadayım,veya yokluğunda kaçıyor uykularım.farzet artık gökyüzü maviye çalıyor,ben öylece durdum ve senin de beni sevdiğin bir dünyanın hayalini kurdum.farzet...