şımarık mektuplar...

maviyi ve elayı hep sevmişimdir, ama artık daha çok... birinin boynuma atlaması için artık o kişinin levent yüksel falan dinlemesi gerekmediğini bilmek insana çok huzur veriyor. dahası hayatımda en uzun süre düşünceli kalarak günde bin kilometre yol aldıktan sonra, uykusuzluklar ve ardından gelen iki shot makedon votkasından bile daha rahatlatıcı olan şey, ilk defa bu kadar mana kazanmasına rağmen, hayatta yeni bir sayfa açmakmış. ya da pratikte sayfayı çevirmek, ya da gamzelerinin tekrar görünür olması, ya da bir bakış, yunanca birkaç şarkı, bir dokunuş... bunları günün son sigarasıyla söylemek, ve ne dediğini hatırlamak namütenahi duygulara sürüklemekte, sen de biliyorsun, aşık oluyorum...


Bob Seger- Turn The Page

bir akşamda, bir anda...

sessiz harflerle konuşuyorum sensiz bu gece. mat renklerden perde çektim gözlerime sensiz bu gece. sesler ve renkler bir yana güz gibiyim sensiz bu gece. yıldıran bir güz. olsun yabancı değilim artık bu anlara, belki de bir alışkanlık. beni böyle bırak git, git gidebilirsen diyor zeki müren. rahmetler olsun. elimde bir kadeh ve kalemim, birşeyleri anlatmaya çalışıyorum. sadece kendime. hem anlıyorum evet hem çok acı tek taraflı. işte bu yüzden hazandayım yalan dünyada. yıllar sonra gelecek bir gün, bu söylediklerimi hatırlayacağım ve ne kadar karamsarmışım diyeceğim. ben böyle mi bitiririm yazıyı. dedik ya az önce yalan dünya diye. kırk sene ileriye gider o lafı etme halil derim kendime. bir gecede derim onu, bir anda, bir akşamda son defalı, tatlı belalı...