az kaldı açıyoruz barı...



uzun bir ara oldu amirim orda cayır cayır yazıyor bu çocuk neden susuyor demesinler diye yazıyorum, bu sefer çok uzaklardan. çaresiz ayrılıkları çok yaşadık. sizi aldım düşlerime, terkettim istanbul'umu, beyoğlu sokaklarında piyasa yapışlarımızı, ardından iki lokma ekmek. ardından yine alabildiğine... korkmayın yüreğimizde sevgi bitmez. sayın toramanın dediği gibi, kardeş doğanlar sevgi kazanamayabilirler ve bu bağın bir önemi yoktur, sevgi kazananlar kardeş olabilirler ki bu bağın tarifi yoktur.

kullanmazsam olmaz tiz oktav dingildek gitar geleneğiyle kendimizden geçiyoruz kaç gündür kaybedenler kulübü sağolsun. başımız bu yüzden darda, yol da biraz uzun duruyor. ama biz biraz arap atıyızdır bilirsiniz, geç açılırız. şöyle gece üç dört gibi. ha burda tek sorun benim el memleketinde olup, düzgün bir sigaraya ziftlenememem ve o canım muhabbeti yapamıyor olmam. mekan söylemeye gerek yok. akgünonüç her zamanki tahta masa veya sırtıma paslı bir çivi gibi yapışmış yağmurdan sonra balıksırtı mantom ortaköye doğru çırağan meyhanesi... ah ulan o yarin aklımda gözleri kaldı.

üstat daha önceden söylemiş; değişeceğim, değişeceğim, öğrendim ki değişmeme yetecek güce sahibim. fekat biz de çok şeyin değişmesine gerek yok. buradan greco italian dilini göze alarak franky five angels'ı anıyorum. güzel günler ileride. roma imparatorluğu gibi olacak herşey. pentangelli's bar: sound of omerta...

ustaya hürmet...

bin dokuz yüz otuz sekiz, kırşehir'in kırtıllar köyünde geldin dediler. babama muharrem, anama döne dediysen atayı bildin dediler. dizinde sızıydı anamın derdi, tokacı saz yaptı elime verdi. yeni bitirmişim üç ile dördü baban gibi sazcı oldun dediler. o zaman babamdan öğrendim sazı, engin gönül ile hakk'a niyazı. o yaşımda yaktı bir ahu gözlü, mecnun gibi çölde kaldın dediler. zalim kader devranını dönderdi, tuttu bizi çiçekdağı'nın ibikli köyüne gönderdi. parmağıma ziller taktı dönderdi, oynadım meydanda köçek dediler. anam döne ibikli köyünde ölünce, beş tane öksüz yetim kalınca, beşimiz de hep perişan olunca babamgile burdan göçek dediler. yürüdü göçümüz çiçekdağı'nın kesek köyüne doğru, bu halı görenin yanıyor bağrı. üç aylık çocuğun çekilmez kahrı, bunlara bir ana bulun dediler. elimizinen yozgat'ın kırıksoku köyüne vardık, bize ana yok mu diye sorduk. adı arzu derler bir ana bulduk, işte bu anadır buldun dediler. en küçük kardeşi kaybeyledik, onun için gizlice ağladık. üstelik babamı asker eyledik, yine öksüz yetim kaldın dediler. yarin aşkı ile döndüm şaşkına, her zaman içerim yarin aşkına. canan acımaz mı garip dostuna, bunu da içeriye at dediler.

derdin böylesi...

Sayın Çağrı kadar iyi klarnet çalabiliyor olsaydım dahi şu eseri gözyaşlarına boğulmadan tamamlayamazdım diye düşünüyorum... Derdin böylesi adamı yıkar...


kırmızıya ithafen...


Neyzen tevfik değilim ama yoldaşların tabiriyle moskovadan traklıyım. Promilden dolayı tekrarlıyorum maviyi ve elayı hep sevmişimdir... Bu gece kırmızıyı da ekliyorum. Ya olay gökyüzünü, ya da captain morgan'ı hatırlatmıştır şimdiye dek, o yüzden bahsi geçmemiştir. Rutindir. Egenin iki yanında bile bahsi geçmemiştir. O yüzden saklıdır kırmızının yeri bende. Kai ap' tin kardia mou vgainoun foties gia sena otan sparazo.* Şimdilerde ateşe benziyor kırmızı. Hepsi senin yüzünden. Senin sol yanım, yanıyorum senin, bir de dudakların için... Seviyorum... Çok seviyorum...

*And fire burns in my heart when i cry for you.


giorgos dalaras - pare ta xnaria mou