vazgeçtim...

kimin söylediği bilinmeyen bir nihavend şarkıyla başlayıp biten o geceler vardır ya.kısa bir klarnet taksimi gibi gelip geçer bütün halecanlar ve kaderinizin yüzünüze vurduğu o buket buket kırmızı güller.
maziyi anarak çıktığımız bu yolda ihanetin yağmurlarıyla uzun uzun ıslanan yüzümüze vuran yağmur damlalarını saymak için bir sabah olmasını ve yola çıkmayı beklemedik.çünkü gece boyu hep yoldaydık.farzet egenin karşı kıyısı,belki anadolu yakası...
iç kanama devam eder, yara kabuk bağlamaz bir türlü.sevenimiz çok fazla ya, imdadımıza bir büyüğümüz yetişir.biz anlatırız o dinler.hep öyledir ya...boğazın akıntısına ters yüzer gibi hissedersin.yorulursun.kaparsın gözlerini beşiktaşta, üsküdar vapurlarının karşısında, bir açarsın emirgandasın...yanında pamuk gibi arkadaşınla...ve anlarsın ki mutlu olmak için karar vermeye gerek yok: vazgeçtim...

yalan evliya...

eski yunancada vadi kelimesi elektrik kesintisi anlamına geliyormuş.elektrikler kesilince tüm mahkumlar isyana başlarmış.bunu kızılderelilerle konuşuyorduk.cumadan çıkmışız günlerden perşembe.nasıl içkiliyim.dedim şef bana bak; beni arı ısırdı.şef dedi bana bak,üç farklı barış çubuğunun tütününden al üçe katla yarana sür.yalana bak.yalanını sikiim kamil!

güllüzar...

derse başlayabilmek için artık iki bira yetmiyor,meğer eskiden ne huzurluymuşum...sabah rakının verdiği baş ağrısıyla uyanmak için altı dubleden fazlası gerekiyor...üç kuruşluk klarnet için hıçkırıklı bir sese cevap ve karşındakine moral verebilmek için de mangal gibi yürek gerekiyormuş...ve bu fırtınanın dinmesi için yapılacakları bilmiyormuşum...ben önceden daha tecrübeliymişim yahu...çözümü buldum ama söylemeyeceğim, hani herşey için bir vakit vardır ya.her ne kadar o vakti hiç ayarlayamasamda, susmayı tercih ediyorum...

turn the page...

later in the evenin',
as you lie awake in bed
with the echoes of the amplifiers,
ringin' in your head
you smoke the day's last cigarette,
rememberin' what she said
there i go, turn the page...