voltalardayken

lodosun gözü yaşlıdır derler ama istanul ben gelince ağlamaya başlar...

bu kurak odamda bir damla su,bir bardak çay için nelerimi vermezdim...gerçi vericek çok bişeyim yok ama olsun.karnım da aç ama ne dışarı çıkıp bişeyler yemek ne de sipariş vermek istiyorum.keşke dün geceki pizzadan bir dilim bu geceye bıraksaydım.açlık ihtiyacımı zamanında üçyüz altmış tanesini 2.4 dolara aldığım sakızlardan karşılıyorum...şekeri bittikçe atıyorum,yeni bir tane açıyorum...radyo birzamanlara da uğramadım uzun süredir..istanbul rüyası nasıldır şimdi bilmem...ya minik yada neron...yada sanat öğretmenim...
atamıyorum bu sonsuz yorgunluğu üzerimden...yenikapı da müşteri bekleyen taksici abilerimiz aklıma geliyor zira,yada kabataştakiler...onlarla pazarlık yapmak kadar kolay değilki bu işler.
paketim bitmek üzere sanıp ikinci bir paketi almayı ve aykırı sayıda sigara içmeyi sevmiyorum.marjinal fayda git gide azalıyor bir kere.cey cey ekonomi...birde kendimi nejat alp gibi hissediyorum sesimin bu tonu yüzünden...ama ben tabi içip içip söyleyemiyorum,o ayrı konu...içip içip yıkılırım heralde,neyse...
veli efendiye gidip,atların önümden koşup geçmesini anlamsız bulup,sonraki ayaklara bahis oynayıp,yarış sonucunu beklemeden erkenden ayrılmalıyım ben de belki ...bunu kim söylemişti bir türlü hatırlamıyorum...
ama şunları çok iyi hatırlıyorum:

"tired with all these,for restful death i cry,
as,to be hold desert a beggar born,and needy nothing trimm'd in jollity"
shakespeare sone 66

siente mi amor...

En los dias de dolor siente mi amor.
Que vendra con el viento, que vendra con el sol.
En los ojos de Dios, lejos de ti.
Me veras en suenos, sentiras mi besos.

metalurjide terimler vol3 deformasyon sertleşmesi

yalnız başına başlık herşeyi ortaya koyuyor dostum!zaten benim iqum 133...
"now you can find me in the club
you know where we fuckin be"
2008-2009 Güz dönemine ithafen 3
THE END

biraz daha hicaz...

dört koma do diyez, beş koma si bemol...
dügahta hicaz dörtlüsü, nevada rast beşlisi,
şimdi bu soğuk kış gecesinde,
camlarda buğu sıcak nefesim.
uzaklaşırken bu sahilden, kalbimde damıttığım
artan acıyı daha da çok hissediyorum
armonik re minör
vedaları bir türlü sevemedim, huzura intizaren
nolur biraz daha hicaz...
açılırken bu koca boğazdan avrupanın sahillerine
kolay değil duygularımı dizginlemek
keman ve klarnetin sekizinci makamı
kolayca sürüklediği kadar
ve o an beni bekleyen sisli havadan
gelir hüzzamdan da etkili bir cevap
onlar camlarımdan süzülen
son deminde beni yakalayan bu yağmurun damlaları
nolur biraz daha hicaz...

metalurjide terimler vol2 dağılım mukavemetlenmesi...

saat 3.43...

istanbulun bütün radyo frekanslarını dolaşıyorum bir bir...hiçbiri açmıyor nedense...
zamanında midesinden çok çekmiş biri olarak,kahveyle mideme işkence etmekte canım istemiyor bu gece,ya aslında ben öyle sorunluyum mutluyum tarzında biri değilim ama neden böyle yazdım bu cümleyi bilmiyorum...yaşam enerjimi aldı birşeyler!dışarıda çok az yağmur var ama bunca zamandır ne ben yağmuru,ne de o beni sevebildi*yağmurda yürümek istemiyorum.belki inanması güç,böyle durumlarda sadece rahat uyumak için bile iki kadeh atardım,onu da istemiyorum ...

nasıl eriyik metaller içine ultra ince taneler disperse edilip,yüksek mukavemetlenme elde ediliyorsa,
bende küçük mutluluklar bekliyorum biryerlerden daha iyi hissetmek için,yada en azından onlara sahipsem bile görmemi sağlıycak bişeyler,birileri falan...

antonio banderas filmlerinin soundtracklerini andıran melodiler çınlamaya başlıyor kulaklarımda,nerden esti bu rüzgar...ışıklar kapalı,sadece her dakikada bir çekimlik turuncu birşeyler parıldıyor.kan çanağı gözlerimi kırptığımda mı oluşuyor bu zayıf korkak ışık huzmesi...
hayatın anlamı ateşböceğinin parıldamasımı...

artık ne o bir çekimlik turuncu ışık,ne de kulaklarımda çınlayan melodi var.bir gece daha beni yeniyor,ve son sigaramı söndürüp yeni aleme doğru ilk adımlarımı atıyorum ve savrulan son duman bulutuna kapılıp gidiyorum...

2008/2009 güz dönemine ithafen 2

metalurjide terimler vol1 kopma noktası...

acilen alt soğuma noktasına inmem gerekiyor,
tungsten ile mi kaynakladınız beni her yer yanıyor!!!

hepiniz komplekslisiniz
hepiniz üşütüksünüz
ulan hepiniz mi üç kağıtçısınız
polyanna gibi kalpazan birer kahramansınız
sizi tanımak
beşiktaş taraftarı olup,
inönüden her maç mağlup ayrılmak gibi birşey,
nerden bulaştıysam...
ulan bu hayatı insanları adam yerine koyanın ben....neyse...
niye neyse?
kaç kişi kaldı ki sevgiden,sitemden anlayan?
kaç yılım kaldıki arkada gözünden yaş akmayan?
ne fayda...

he bu arada istanbul!gidicem buralardan diye
ne güzelim ağaçlarının yapraklarını dök
ne de karlar altında kalıp okulları tatil et,küçük çocuklara yazık
ezberci eğitimden geri kalmasınlar...
üzgünmüş gibi görünme
hele bayram havalarını hiç estirme
seninle dönüşte hesaplaşıcam!
ve dönüşüm muhteşem olacak!

2008/2009 güz dönemine ithafen 1

senmisin gelen...

hey!efkar senmisin bu gelen...
hep aynı masada otururken ve ismimi üstüne kazırken
bardaktaki içkimi bitirip,sakiye "tazele" derken
son akşamında benim için üzülme derken
hey!efkar senmisin bu gelen...
penceremin kenarında resimleri yakarken,eşyasız odamda
dayanamayıp ellerimle söndürdüğüm
o fotoğraflar hala burdayken,isleri ellerime bulaşırken
ve tabii kırık kırık gülümserken
hey!efkar senmisin bu gelen...
yine bir gece beni benden alırken
ve bu zaman yığınının son anına sürüklenirken
nasıl düzelecek bu işler sebahattin abi derken
hey!efkar senmisin bu gelen
müzeyyen abla radyoda söylerken
gülüzar abla da açık mavi örtüleri sererken
en sevdiğim yemekleri bile istemezken
son çayımı içerken,balkonda buğday verdiğim kuşlarla
habersiz,ceketimi alıp giderken
hey!efkar senmisin bu gelen
ikinci baharda,taş plakta yada mor salkımda
telefon çalarken ama ben kendi kendimle konuşurken
daldığım bu uykudan uyanamıyorken
ölümcül mirasım bir an olsun yanımdan ayrılmazken
dumanı dağılsın diye camı aralarken
ve şimdi sigaramı söndürürken
söyle efkar senmisin bu gelen...

bir karanlık gece daha geçmekte...

enstrümental bir hayat yaşıyorum,
tıpkı telleri üzerinde koşturması gibi
bir kanun sanatçısının ellerini,
yayın kayıp gitmesi kemanın üstünde
gözleri kapalı çalan bir ustanın sayesinde,
ve yayların titreşimini kalbimde hissediyorum,
iğnelerce...
güftesi pek uzun değil hayatımın,
yalnızca adını koyabildim şarkımın,
sonrasında tükenen umutlarımın,
bu karanlık geçen geceyi özendiren
sessizliğim ve,
ilk yaşım kağıdımın üzerine düşen,
çöllerdeki son yeşile ab-ı hayat verircesine...